evden eve nakliyat
DOLAR 34,1145 0.28%
EURO 38,1079 0.11%
ALTIN 2.858,801,06
BITCOIN 21652051,94%
Bursa
16°

PARÇALI BULUTLU

16:29

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Ergün Aydoğan

Ergün Aydoğan

16 Eylül 2024 Pazartesi

Anadolu, Arapgir gezisinden notlar (2)

Anadolu, Arapgir gezisinden notlar (2)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen hafta yaptığımız Sivas-Divriği, Malatya/Arapgir, Elazığ/Harput/Keban, Tunceli/Pertek/Ovacık/Pülümür gezisinin bir bölümünü sizlerle paylaşmış, araya kurultayın girmesiyle ara vermek zorunda kalmıştık. Ve yazıya gelen mesajlarda eksik bıraktığımız konular olduğunu gördük, gelen önerileri de dikkate alarak eksikleri tamamlamaya çalışacağız.

Öncelikle 5 gün kaldığımız ve geçen yazımızda eksik bıraktığımız Arapgir’le ilgili eksiklikleri tamamlayalım. Arapgir, kız kardeşimin eşi savaş Karaçam’ım memleketi olduğunu söylemiştim.

Savaş’ın memleketi olunca, kuzenlerinin misafirperverliklerini özellikle vurgulamazsak olmaz. Kuzen Coşkun Gömüç çok renkli bir kişilik. Coşkun Gömüç belediyeden emekli, belediye başkan adayı, ilk radyo kurucusu, düğünlerde sahne alan yerel sanatçı, Yeni Arapgirspor Başkanı ve de mahallenin muhtarı; aşırı sosyal! Sağ olsun hem bölgenin tanıtımını yaptı hem de kıymetli eşleri Berrin Gömüç’ün hazırladığı yöresel; düğün yemeği kızartma, gelinkız helvası; un helvası, taze peynirden yapılan; tatlı pide, gaygana ve yağlı pideler… Arapgir yöresel tatlarını bol bol tattık; ellerine sağlık.

Arapgir’de her gelenin götürüldüğü Kozluk Çayı olmazsa olmaz yerlerden! Kozluk Çayı’nda içki içmek yasaktır yazan ‘garipler meyhanesi’ enteresan hem ‘meyhane’ hem de ‘içki içmek’ yasak! Klarnet ve cümbüşü aynı anda çalan yerel sanatçı Tarzan Ümit ilçenin renkli tanıtım yüzü…

Arapgir’de tarihi ve kültürel varlıklar oldukça fazla; Kaldığımız Millet Han, Meydan Köprüsü, Taş Köprü, Cafer Paşa Cami, Gümrükçü Osman Paşa Cami… Bu eserlerin birçoğu restore edilmiş edilmesine ama özellikle Meydan Köprüsü ve Taş Köprü’nün orijinalliği korunamamış!

Osmanpaşa Mahallesinin kuzeyinde, yamaçta yer alan, girişte sağlı sollu kitap görsellerinden de anlaşılacağı üzere önceleri kütüphane olarak kullanıldığı anlaşılan, isminin de Ispanakçı Mustafa Paşa olduğu kaydedilmektedir. Sonradan mescit olarak kullanılmış, bugünkü görünümü de kütüphaneden çok mescit tarzındadır. Kütüphaneye ne gerek var; mescit olmazsa olmaz diye düşünülmüş olmalı!

Anadolu da hızla yok olan el sanatları yani zanaatkârlıktan geriye ‘’Tahta Çivili Ayakkabı’’ kalmış. Arapgir’de yemenicilikle beraber devam etmiş olan ve günümüzde de varlığını sürdüren bir zanaat kolu olan ARAPGİR KUNDURACILIĞI; Sayanın tabana montesiyle gürgen veya fırınlanmış kayın ağacından yapılan ahşap çivilerin kullanıldığı ayakkabı yapımcılığıdır.

Halen Kadir Hakan ve oğlu Erol Hakan tarafından sipariş üzerine imalat devam etmektedir. Her meslek kolunda olduğu gibi yeni neslin bu mesleklere ilgisizliği çırak sorununu yaratıyor bu da Coşkun Gömüç’ün kayınbiraderi olan Erol Hakan’dan sonra bu mesleğin yok olacak olması anlamına gelmektedir. Bir başka önemli ayrıntı ise tahta çivilerin ta Almanya’dan geliyor olmasıdır. Hakiki deri olan ayakkabılardan birer çift aldık. Sipariş üzerine üretilen tahta çivili ayakkabılara ilgi duyanlar sipariş verebilir…

Arapgir depremden az etkilenen bir bölge. Başarılı, girişken belediye başkanı Haluk Cömertoğlu’nun girişimleriyle Haluk Levent’in başkanlığını yaptığı AHBAP Derneğiyle temas kurularak planlanan 2000 konutun yapımı önce 850’ye düşürülmüş daha sonra 400 konutun yapımı için malzemeler getirilmiş, sonra ona da müsaade edilmemiş ve 56 konut yapılabilmiş. Bu arada çevredeki vatandaşların iddiasına göre konutların yapımı için gelen inşaat malzemelerinin başka yerlere götürüldüğü iddia edilmektedir. Şimdi yapımı tamamlanan 56 konut kura ile dezavantajlı gruplara verilmek isteniyor ve fakat Çevre Şehircilik ve İklim değişikliği Bakanı Murat Kurum hayır bu konutları bize devredeceksiniz diyor. Planlanıp yapımından vazgeçilen diğer konutlar yerine şimdi okul yapılacağı söylenmektedir.

Keyifli Arapgir gezisinde Kozluk Çayı’nın serinliği, Serge’nin müthiş manzarası, kara menevşe, köhnü ve aşık beyazı üzümlerinin, dut, pekmez, pestil çeşitleri ve zengin mutfağının tatlarıyla… Bizans İmparatorluğu ile yakın ilişki içinde bulunan, 1070 yılında Anadolu Selçuklu Devleti idaresine geçen, 1515 Çaldıran Savaşı’nda sonra Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına giren, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Arapgir’den ayrıldık…

Gezinin Keban’dan feribotla geçtiğimiz Pertek/Tunceli kısmına yer kalmadı. Yazıyı daha fazla uzatmayıp, Tunceli/Ovacık/Pülümür gözlemlerimizi bir sonraki yazıya bırakalım…

Devamını Oku

Ekrem İmamoğlu heyecanı ve korkusu…

Ekrem İmamoğlu heyecanı ve korkusu…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Kazandığı 2019 seçimlerinin iptal edilmesi, ikinci kez kazandıktan sonra 2019-2024 arasında ‘ahmak’ dedi gerekçesiyle açılan ‘uyduruk’ bir ‘siyasi’ dava… Topal ördek denilerek çalıştırmamak için, finansa erişim kanallarını kapatma, projelere bulunan dış kredileri onaylamama, tanımama, yok sayma, bürokratik engellemelere rağmen 2024 seçimlerini bir kez daha acık ara, belediye meclis çoğunluğunu da kazanarak ‘topal ördek’ yakıştırmalarını yok etmesi ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanlığını da almasıyla birlikte iyice iktidarın ‘korkusu’ haline geldi.

Kim ne derse desin Ekrem İmamoğlu genç yaşlı demeden toplumun geniş kesimlerinde çok yüksek bir kabul görürken, gittiği her yerde, halka açık ortamlarda çok yüksek bir heyecan dalgasına yol açmaktadır. Yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında halkın tercih ettiği, en yüksek kabul gören, adı geçen isimler içinde en önde çıkan isimlerden biridir.

Ekrem İmamoğlu CHP 20’nci Olağanüstü Tüzük Kurultayı’ndan sonra, partinin yeni program çalış tayından önce yaptığı geniş mesajlar içeren konuşmayla sadece salonda bulunan CHP’lileri değil iktidar değişikliği bekleyen geniş halk kitlelerini de heyecanlandırdı.

Ekrem İmamoğlu yaptığı kurultay konuşmasında ‘’buradan öyle bir çıkalım ki; yıllardır bu partiyi karıştırmak için türlü imkanı kullananların, yakın çevrelerine özel televizyon kurduranların, troll orduları besleyenlerin heveslerini kursaklarında bırakalım’’ bu sözler sadece iktidarı değil, muhalefet görünümlü bazı çevreleri de hedef alan sözlerdir.

İmamoğlu CHP’lilere verdiği mesajda ‘’Bundan sonra hiçbir toplantıda dünün detaylarını konuşmayalım, kafanızdan silin o gündemleri. Geçmişte o olmuştu, şu olmuştu, sadece geleceğe bakın.’’ Hep birlikte geleceğe odaklanalım…

İktidar İmamoğlu korkusuyla açtığı ‘ahmak’ davasını 2019’dan beri Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallandırıyor. Anımsanacak olursa yine 2023 Mayıs seçim sürecinde İmamoğlu’nun adaylıkla ilgili adı her geçtiğinde ya ‘’hakkındaki siyasi yasak davası kesinleşirse’’ kaygısı gündemde tutuldu. İmamoğlu’nun aday olmasını savunanlar bile, aday gösterildiğinde hızlıca dava sonuçlanır, siyasi yasak gelirse adaysız kalınabilir endişeleri pompalandı. Öyle ki İmamoğlu ile birlikte bir aday daha gösterilir, ola ki İmamoğlu’na siyasi yasak gelirse diğer aday devam eder, kalan aday mağduriyetten faydalanır senaryoları bile çokça dile getirildi.

Ve doğal olarak İmamoğlu’nun aday olmasını isteyenlerin sesi bu korkularla bastırıldı!

Ne oldu? Bunca geçen sürede hemen kesinleşebilir denen davanın sonucu hala belli değil. Şimdi yine adaylıkların çokça konuşulduğu süreçte o dava gündemde tutularak İmamoğlu’na her an siyasi yasak gelebilir endişeleri pompalanıyor. İktidara yakın bazı gazeteciler ‘sağlam kulis’ adı altında aldığımız ‘kulis bilgisi’ne göre İstinafta davanın kesinleştiğini, siyasi yasağın geldiğini iddia ederek kamuoyu yönlendirmeleri yapmaktadırlar.

Görüldüğü üzere siyasi yasaklardan mağdur olmuş, yasakları kaldırma vaadiyle iktidara gelmiş olanlar iktidarı kaybetme korkusu hakim olunca çareyi rakibine kontrol ettikleri yargı eliyle ‘siyasi yasaklı’ kılarak, ayar vermeye, tasfiye etmeye çalışıyor.

Siyasi yasak konusu son günlerde bu kadar çok konuşulup, bu kadar çok gündemde tutulunca İmamoğlu CHP Kurultayı’nda ‘’Kolaysa denesinler, bildiklerini yapsınlar, yine kazanacağız. Var gücümle çalışmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Türkiye, yenidünyada hak ettiği yeri alacak. Devletimizi adil, demokratik yapacağız. Kim yapacak? Biz yapacağız’’ diyerek bir anlamda kendisini CHP örgütüne emanet etmiştir.

İmamoğlu daha önce katıldığı bir TV programında ‘’Ceza mı vereceksiniz, hodri meydan… İstinaf hakkımda ceza versin, iktidar Yargıtay kararını göremez’’ dediğinde.

Adalet Bakanı bunu ‘yargıya parmak sallamak’ olarak görüp ‘kimse yargıya parmak sallayamaz’ derken. Bazı iktidar yanlısı gazeteciler ‘bak sen şu hadsize! Yargı buna ceza verirse milleti sokağa dökecekmiş!’ laflarını ettiler.

Oysa açıklamalarda yargıya sopa sallamak yok, sokağa dökme çağrısı diye bir şey yok. Ya ne var, siyaseti yargı üzerinden dizayn etme senaryolarına itiraz var. Yargının siyasallaşması sonucu hak arama yollarının tükenmesiyle birlikte derdini milletle paylaşma, milletin haksızlığa isyan edeceği, yargı yoluyla önü kesilen siyasetçiye halkın sahip çıkacağına olan inanç var.

İmamoğlu’nun geniş halk kitlelerinde yarattığı heyecan arttıkça ona paralel iktidar cenahının korkusu artıyor. İmamoğlu’nu siyasi yarışta yenemeyeceğine inanan iktidar uydurma bir ‘ahmak’ davasıyla rakibini siyasi yasaklı hale getirerek ekarte etmek istiyor. İktidar Mayıs sürecinde olduğu gibi ‘siyasi yasak’ konusunu sanki karar kesinleşmiş veya her an kesinleşebilirmiş gibi bir hava yaratıyor.

Devamını Oku

Divriği, Arapkir, Harput, akılda kalanlar…

Divriği, Arapkir, Harput, akılda kalanlar…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

İstanbul’da yaşayan bizim Savaş Karaçam, kız kardeşimin eşi yani damat çok uzun süredir ‘bizim Arapkir’ der durur, anlat anlat bitmez, sanırsın ki dünya Arapkir’den ibaret, illa gidelim der durur. Artık gitmek farz haline geldi; hadi gidelim diyerek düştük yollara…

Ankara-Kırıkkale-Yozgat-Sivas üzerinden önce mutlaka görmelisiniz denilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ziyaretiyle başladık.

Sivas’ın Divriği ilçesindeki tarihi cami ve hastane; Cami 1228-29 yıllarında Mengücekli beyi Ahmed Şah tarafından; Darüşşifa ise aynı tarihte, Ahmed Şah’ın eşi ve Erzincan beyi Fahreddin Behramşah’ın kızı Turan Melek tarafından Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Şah adlı mimara yaptırılmıştır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 1985 yılında Dünya Miras listesine alınarak Türkiye’den listeye giren ilk mimari yapıdır.

İlk kez gidiyor olduğumuz yapının Darüşşifa girişinde kalabalık bir Ankaralı grubun çıkış anında sonradan giriş bölümünde hediyelik eşya satan aynı zamanda gönüllü ‘rehber’ olduğunu öğrendiğimiz, kendisi ‘Fanatik FB’li, oğlu ‘fanatik GS’li anlatıcı kedilerine katılarak cami anlatımına katılmamızı daha sonra Darüşşifaya gelmemizi önerdi; kabul ederek gruba dahil olduk.

O günün teknolojik imkansızlıkları içinde matematik, geometrik hesaplarla, üçboyutlu kabartmalarıyla muhteşem ötesi, Plan tipi ve süsleme olarak benzeri olmayan bir eserdir. İki başlı kartal motifini de içeren süslemeler son derece taşkın ve barok karakterlidir. Alaaddin Keykubad’ın arması olan çift başlı kartal ile Ahmet Şah’ın arması doğan motifi bulunur.

Matematik ve geometrik hesaplamalarla caminin giriş kapısına sabah güneşi düştüğü zaman gölgelerden oluşmuş, ayakta duran, yandan bir kadın silueti, ikindi güneşi düştüğü zaman erkek silueti beliriyor. Siluetin önünde diktörtgene benzer bir gölge, bu gölgelerin Kur’an okuyan ve namaz kılan kadın ve erkek olduğuna inanılmaktadır. Gölge tamamen geometrik, matematiksel hesaplamalarla güneşin batışı hesaplanması sonucu oluşmaktadır; dinsel bir tarafı yoktur.

Evliya Çelebi bu eser için ‘’Üstad, mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır.’’

Bu müstesna eseri anlatmaya satırlar kifayetsiz kalacağından, yolu düşenler ziyaret etmeli…

Dünyanın AKP ile varolduğuna inananların aksine AKP’den önce yapılan Keban Baraj Gölü, Elazığ, Tunceli ve Erzincan illeri arasında Fırat üzerinde Keban Barajı 675 km2’lik yüzölçümüyle ülkenin en büyük dördüncü gölü ve en büyük ikinci baraj gölüdür. Gölün toplam su hacmi 30,1 milyar m3’tür.

Keban Barajı’nın inşaatı ilk olarak 1936 yılında yeni kurulan Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından önerilmiş, 1965 yılında yapımına başlanmış, 1974 yılında ilk dört büyük türbini, 1984 yılında diğer 4 türbini devreye girmiştir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20’sinin tek başına karşılayan santral 2020 yılı itibarıyla tüketilen toplam elektriğin % 1,8’ini karşılamaktadır.

Bunlar kısa zaman diliminde gördüklerimiz esas durağımız Savaş’ın memleketi Arapkir. 1850’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen, kesme taşlardan iki katlı olarak yapılan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından aslına uygun olarak restore edilerek belediyeye teslim edilen butik otelde kalıyoruz.

2009-2014 AKP’den seçilen, 2019 ve 2024’de CHP’den seçilen tecrübeli belediye başkanı Haluk Cömertoğlu, ar-ge çalışmaları ve projeleriyle övünç duyan bir başkan. Halkla iç içe esnafla birlikte geniş sohbette ar-ge çalışmalarıyla 300’ün üzerinde patent ve marka tesciliyle birlikte ilçeyi turizmin cazibe merkezi yapma gayretleri 15 Temmuz darbesi, ekonomik krizler ve pandeminin olumsuz etkileri nedeniyle hedeflenen noktaya gelinemediğini anlattı.

Ne zaman Doğu ve Güneydoğu bölgesine gelsek yöresel tatların dayanılmaz cazibesiyle kilo artışına mani olamıyoruz.

Savaş’ın yakın aile çevresi her gün yöresel tatları tattırıyor. Yemeyiz dediğimiz, 1 yaşını geçmemiş keçi yavrusundan yapılan kızartmayı ilk kez burada yedik. Yağ, un ve şekerden yapılan un helvası aynı zamandan gelinkız helvası denilen, ağza toz şeker gelmesiyle bilinenin aksine özel un helvası değişik bir tat. Tuzsuz taze peynirden yapılan, kenarları kıvrık, üzerine şeker dökülerek tatlandırılan tatlı pide Elazığ’lılar bizim demesine rağmen Arapkir marka tescilini almış. Un, yumurta, kabartma tuzu ve suyla akıtma şeklinde yapılarak üzerine pekmez dökülen gaygana tatlıları başka bir özel tat.

Ve Arapkir denince ilk akla gelen kara menevşe üzümü, tescilli siyah Köhnü üzüm, aynı zamanda şarabın mayasında kullanıldığı, Fransa Lyon’dan almaya geldikleri bir ürün. Aşık beyazı denilen beyaz üzümde yörenin önemli ürünü. Aynı zamanda haşlama içli köfte, ceviz, dut, pekmez ve pestiller…

Ve Arapkir’in olmazsa olmazı, her yerde, her derde deva reyhan; çayı, kolonyası, yemeklerde ve salatalarda kullanılmasıyla Arapkir’in tescilli medarı iftiharı…

Coğrafyanın ağırlığında mıdır nedir bilinmez her yerde çalınan müzikleri neşeden çok efkarlandırmaktadır; belki de bize öyle gelmiştir…

Devamını Oku

CHP Değişim Kurultayı’ndan; Program, kutlama

CHP Değişim Kurultayı’ndan; Program, kutlama
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yapılacağı söylenip yapılmayan, Özgür Özel’in genel başkan seçildiği 38. Olağan Kurultay’da vaat ettiği Tüzük Kurultayı ve Program Çalıştay’ının da başlamasıyla ilk kez bu kadar geniş kapsamlı kutlama 4-9 Eylül tarihlerinde yapıldı.

CHP’nin (o zamanki adıyla Cumhuriyet Halk Fırkası) tüzüğü 9 Eylül 1923 tarihinde, TBMM’de CHP Meclis Grubu tarafından kabul edildi. Aynı tarihte Ankara Valiliği’ne kuruluş dilekçesi verildi. Öte yandan 15 Ekim 1927’de toplanan parti kurultayının açılışında konuşan Mustafa Kemal Atatürk, bu toplantının birinci kurultay değil, ‘’ikinci kurultay’’ olduğunu söyledi ve ilk kurultayın 4 EYLÜL 1919’da açılışı yapılan Sivas Kongresi olduğunun kabul edilmesini istedi.

Eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen, ‘’4-9 Eylül tarihleri arası kuruluş haftası olarak kutlanmalı’’ önerisi doğrultusunda bundan böyle 4-9 Eylül tarihleri kuruluş haftası olarak kutlanacak.

Bu sene 4 Eylül’de Sivas’ta başlayan kutlamalar, 6 Eylül Cuma günü 20’nci Olağanüstü Tüzük Kurultayı tamamlandı.

7-8 Eylül günlerinde ‘’Atatürk tarafından TBMM’ye sunulan Halkçılık Programı’nın verdiği ilhamla yeni programa Halkçılık Programı adını veren’’ Program Çalıştay’ında. İlk gün, bir kişinin bin kişiye konuştuğu değil, bin kişinin bin kişiye konuştuğu bir çalışmayla oluşturulan çok sayıda masalarda çalışma gruplarının görüşleri kayda geçti. Kesintisiz değişim anlayışıyla yaklaşık bir yıl sürecek olan çalışmalarla tüm toplum kesimlerinin görüşü alınarak ‘’Halk için, halkla birlikte hazırlanacak ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılının gelecek vizyonu oluşturulacak’’.

2008’de hazırlanan mevcut parti programının ön hazırlıklarıyla birlikte neredeyse üzerinden 20 yıla yakın bir süre geçmiş olması, ne kadar kapsayıcı olsa da, zamanın ruhuna uygun değişiklik ihtiyacı yeni programı zorunlu hale getirmiştir. Katılımcı bir Türkiye hayaliyle, katılımcı bir çalışma programı yürütülerek şeffaf, kapsayıcı bir Türkiye hayal ederek, masalarda herkesin olduğu, şeffaf tartışmalar yapılıp arşivlendi.

Çalışmalar dört temel alanda; demokrasi ve adalet, kapsayıcı kalkınma, sosyal refah, barış getirecek olan bir dış politika ve ulusal güvenlik alanında masaların kurulmasıyla ve soruların hazırlanmasına yol açtı.

Tüzük ve Program Çalıştay’ı sonrasında, 9 Eylül günü partinin tüm seçilmişlerinin katılımıyla Aslanlı yoldan yürünerek Cumhuriyetin ve CHP’nin Kurucu Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesine Genel Başkan Özgür Özel, Cumhuriyet Halk Partisi yazan çelenk bıraktı. Misak-ı Milli kulesi Anıtkabir Özel Defteri’ne ‘’Partimizi iktidar yaparak; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş felsefesinden sapmadan, kurucu değerlerine bağlı kalarak, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerini güçlendirerek gösterdiğiniz hedefe ulaştırmak için durmadan, dinlenmeden mücadele edeceğimize söz veriyoruz’’ ifadelerini kullandı.

Özgür Özel, daha sonra İkinci Cumhurbaşkanı ve CHP’nin İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü’nün anıt mezarını ziyaret ederek, ‘’Cumhuriyet Halk Partisi’’ yazan çelenk bıraktı, saygı duruşu yapıldı.

Daha sonra 9 Eylül yıldönümü etkinlikleri kapsamında ilk kez CHP Genel Başkanı Özgür Özel önderliğinde Devlet Mezarlığı ziyaret edilerek, CHP’nin 3’üncü genel Başkanı Bülent Ecevit ve 4’üncü Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kabirleri ziyaret edilerek ‘’Cumhuriyet Halk Partisi’’ yazan çelenkler bırakılarak, dualar okundu.

Ayrıca 12 Eylül 1980 darbesiyle CHP kapatıldıktan sonra kurulan Halkçı Parti Genel Başkanı (HP) Necdet Calp Cebeci Asri Mezarlığında ve Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) Genel Başkanı Cezmi Kartay Karşıyaka Mezarlığında ziyaret edildi.

CHP’nin ilk kez genel başkan düzeyinde tarihi geçmişine sahip çıkarak, genel başkanlarını anması geçmişe gösterilen saygıyla, geleceğe yürüme anlayışı önemli bir girişimdir.

CHP yönetimi, Atatürk’ün vasiyetini yerine getirmenin, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üstüne taşımak, iktidar olmak olarak görmektedir. Bu anlamda, halk için halkla birlikte hazırlanacak ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılının gelecek vizyonunu oluşturma sürecine, örgütün ve tüm vatandaşların Halkçılık Programına katkı vermeleri ve büyük değişimin parçaları olmaları çağrısına; Türkiye ile dertlenenler, görüş, fikir, düşüncesi olanlar mutlaka gerekli katkıları sunmalıdırlar.

Devamını Oku

Futbolda şiddet kaldığı yerden devam…

Futbolda şiddet kaldığı yerden devam…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Toplum sanki topluca cinnet hali geçiriyor önüne gelen bir birin ya dövüyor ya da soğukkanlı bir biçimde silahla öldürüyor. En son Manisa’da bir zıpırın imam nikahlı hamile karısını sokak ortasında öldüresiye dövmesi gündem oldu, kamuoyu tartışıyor. Bu cani hak ettiği caydırıcı cezayı alacak mı yoksa ‘iyi halden’ insan sıfatıyla sokaklarda boy göstermeyi sürdürecek mi?

Yüce Meclis’te ülkenin sorunları yerine, yumrukların konuşması, azgın vekillerin görüşlerine katılmadığı vekillerin kanını dökmesi; saldırganın sözünün olmadığı gibi, sözün bittiği noktadır!

Konumuz sokak ve trafik terörü değil, milyonların ilgi odağı futbolda herkesin kendini haklı ilan ederek diğeri üzerinde baskı kurması, bizzat yöneticilerin futbolculara ait olması gereken yeşil sahalara girmesi, yöneticilerin futbolculardan çok gündem olmak istemesi. Temel sorun, bu düşünce halini ne yeni takımlar, ne yeni oyuncular, ne yeni hakemler, ne de yeni TFF değiştirmediği gibi, cezaların caydırıcı olmaması. 6222 Sayılı Futbolda Şiddet Yasası’nın gerektiği gibi uygulanamaması.

Geçen sezondan akıllarda kalan Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın maç sonunda sahaya girip hakem Halil Umut Meler’e yumruklu saldırısı haklı olarak çok konuşuldu; Faruk Koca başkanlığı bıraktı.

Yine gündem olan bir başka şiddet olayı ise Trabzonspor, Fenerbahçe maçı sonrası, Trabzon sahasında maç sonunda Trabzon taraftarlarının sahaya girmeleri futbolculara saldırmaları, FB’li futbolcuların Trabzon taraftarlarını dövmeleri, uzun süre gündem oldu. Orada FB’li yöneticiler ve kamuoyunun en önemli argümanı ‘taraftarların saha içinde ne işi vardı’ diyerek saha içine girmeleri dayak yemelerini haklı hale getiriyor düşüncesi.

Yine FB Başkanı Ali Koç, GS-FB maçından çok sonra özel korumalarıyla birlikte emniyet gözetiminde Ali Sami Yen Stadına gelip Galatasaray stat müdürünü darp etmişliği unutulmuş değil.

Önceki sezonlardan onlarca örnekler verilebilir. Yeni TFF ile birlikte, yeni sezonun daha ikinci haftasında Türk Futbolu yine şiddet olaylarıyla, tartışmalarla başladı.

Ve yine olayların, tartışmaların merkezinde Türkiye’nin en önemli iş insanlarından Ali Koç ve başkanı olduğu Fenerbahçe var.

Olay kısaca, önceki hafta İzmir’de Göztepe-Fenerbahçe maçının devre arasında Ali Koç yanında bir grup yöneticiyle ‘iddiasına’ göre FB’li taraftarların tribüne alınmadıkları gerekçesiyle yetkililerle sorunu çözmek üzere taraftarların bulunduğu tribüne gidildiği. Dönüşte maçın ikinci yarısının başlamasıyla birlikte maçın oynandığı esnada sahanın içinden ‘’silahlı korumalarla kalabalık grup’’ halinde geçtiği sırada akredite kartlı Göztepeli Fatih Özkan tarafından arkadan itilmesiyle birlikte yere düşmesiyle sonuçlanan olaylar örgüsü…

İddia edilenin aksine, deplasman taraftarlarına ayrılan tribün tıklım tıklım dolmuş, dışarda kaldığı iddia edilenlerin içeri girmek isteyen biletsiz taraftarlar olduğu. Ayrıca taraftarların yanına gidilmesi, taraftarla konuşulmasıyla nasıl bir çözüm üretilmesi düşünülmüş olabilir acaba. Sorunu çözmesi gereken taraftarlar değil ki! Çözüm her an, herkese istediği gibi ulaşma gücü olan Ali Koç’un ilgililer ve yetkililere ulaşarak çözmesi gerekmez miydi? Ulaşamadı mı, ulaşmak mı istemedi?

Efendim bizim akreditasyonumuz var biz istediğimiz zaman istediğimiz yere gireriz iddiası. Hayır giremezsiniz. Akreditasyon kuralları, Akredite Alanlar tanımına göre maç başlamadan 18 dakika önce biter ve maç bittikten 15 dakika sonra yeniden devreye girer.

Her ne olursa olsun Göztepe tarafından akredite Fatih Özkan’ın FB başkanı Ali Koç’a fiili saldırısı kabul edilemez lakin olayların yaşanmasına sebep olan saha içine girme fiili yok sayılamaz, göz ardı edilemez.

Ali Koç kendisi ‘’Taraftarımız ‘Yönetim sahip çık’ diye bağırıyor. Polis ile taraftarımız arasında tatsız olayları yatıştırmak ve taraftarımızı tribüne almak için biz bir refleks gösterdik. Bazı talimatlara aykırı hareket yapmak zorundaydık, mecburduk’’ demiyor mu?

Rakip taraftarları tahrik etme pahasına ‘talimatlara aykırı hareket yapmak zorundaydık’ diyerek bilerek talimatları ihlal ettiğini kabul ediyor.

Peki, talimatlara aykırı hareket etmenin, rakip tribünleri tahrik ederek olayların büyümesine yol açmanın bir bedeli var mı, var; 504 bin TL ceza. Ya rakip takıma verilen ceza nedir derseniz; 2 maç saha kapatma. FB Kalemşoru Ahmet Ercanlar Göztepelilere ‘’çok fazla konuşmayın, başkanımız kulübünüzü satın alır, renklerini de ‘sarı lacivert’ yapar, ortada Göztepe diye bir takım kalmaz’’ diyor.

Doğru, yapar mı, yapar. Para ve güçle her şeyin satın alınabildiği, kontrol edilebildiği çağda Ercanlar’ın söylediği doğru.

Demek ki bundan sonra 504 bin TL ödemeyi göze alan herhangi bir kulüp rakibin sahasında olay çıkarıp, rakibinin sahasını 2 maç kapattırabilir!

Herkes kendini haklı görerek, talimatlara aykırı eylem yapma hakkını kullanmaya başlar, caydırıcı herhangi bir yaptırımla karşılaşmazsa; sağlıklı bir sezon olmaz, sezon sonunda daha vahim olaylar kaçınılmaz hale gelebilir.

6222 Futbolda Şiddet Yasası keyfe ve güce göre kullanıldığı sürece yeşil sahalarda şiddetin önüne geçilmesi pek mümkün değildir.

Devamını Oku